top of page
  • Yazarın fotoğrafıSuzan Demirci

Amasya Arkeoloji Müzesi - Amasya


Amasya Arkeoloji Müzesi - Amasya

1925’te kurulan Amasya Müzesi önceleri muhtelif binalarda hizmet vermiştir.

1980 yılında şimdiki modern binasına taşınan müzede Geç Neolitik Erken Kalkolitik Çağ’dan itibaren Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait 13 ayrı medeniyetin eserlerini bir arada görmek mümkündür.

Müze binasının batısında bulunan müze bahçesi içerisinde Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait taş eserler sergilenmektedir.

Daha önce Müzenin bahçesinde bulunan ve Selçuklu Sultanı I. Mesud’a ait olan türbe içinde sergilenen İlhanlılar Dönemi'ne ait 14'üncü yüzyıldan kalma mumyalar müze içerisindeki özel bir bölümde sergilenmektedir.

İlhanlıların Anadolu’daki hakimiyetleri döneminde Amasya’da nazırlık ve emirlik yapmış kişilere ve yakınlarına ait mumyaların bulunduğu bu bölüm, müzenin en ilgi çeken yerlerinden birini oluşturmaktadır.

Müzede ziyaretçilerin amatör makinelerle fotoğraf ve görüntü almalarına izin verilmektedir.

Amasya Arkeoloji Müzesi'nde Sergilenen Önemli Eserler

Kayı Boyu Damgalı Pencere Kanatları

Osmanlı döneminin önemli bir sancak merkezi olan Amasya il sınırları içerisinde tespiti yapılabilen tek Kayı boyu damgası Amasya Müzesindeki bu pencere kanatlarında yer alır. Konuya ahşap pencere kanatları üzerine işlenmiş Kapı boyu damgası özelinde bakıldığında ise buradaki uygulama, Osmanlı coğrafyasındaki tek örnektir.

Bu pencere kanatları, 1486 tarihli Amasya II. Bâyezid Camiinden alınarak 02.11.2000 tarihinde Amasya Müzesine getirilmiştir.

Kanatların her biri 208 x 67 cm ölçülerinde ve 6,5 cm kalınlığında düzenlenmiştir. Kanatlar üçer pano halinde tanzim edilmiş, üst panolar yatay dikdörtgen alt panolar kare ve damga motifinin yer aldığı orta panolar ise dikine dikdörtgen şeklinde yapılmıştır. Sağ kanadın üst panosunda Farsça, Kâ’betü’l-u’şşâk bâşed în mekâm, sol kanadın üst panosunda ise Her ki nâkis âmed încâ şod temâm dizesi yazılıdır. Molla Cami tarafından yazılmış olan bu beyit Konya Mevlana Müzesi Hat Dairesinde yer alır ki, Türkçe “Âşıklar Kâbe’sidir bu makam, buraya noksan gelen tamamlanır.” anlamına gelmektedir.

Kayı damgasının yer aldığı orta pano 92 x 46 cm ölçülerindedir. I Y I sembolleriyle düzenlenmiş olan Kayı boyu damgası toplam 29,5 cm uzunluğunda bir alanı kaplamaktadır.

Damganın sağında ve solunda yer alan I biçimli semboller, 8 cm yükseklikte ve 3 cm gövde kalınlığına sahiptir. Ortada bulunan Y biçimli sembol ise 13 cm yükseklikte ve yukarıya bakan kısmındaki iki uç arası da yine 13 cm genişliktedir. Kayı boyu damgası sonsuzluk prensibine göre ve ayrıca müsenna olarak da bilinen aynalı tarzda düzenlenmiştir. Söz konusu damga motifleri bu yönüyle dikkate değer bir şekilde vurgu yapılarak işlenmiştir.


Amasya Arkeoloji Müzesi Kayı Boyu Damgalı Pencere Kanatları

Fırtına Tanrısı Teşup Heykelciği

Müzesinin arkeoloji bölünün Orta ve Geç Tunç Çağı vitrinlerinin arasında kendisine özel yapılmış bir vitrin içerisinde sergilenmektedir. “Bin Tanrılı Halk” Hititlerin tanrılar panteonun/topluluğunun Baş tanrısı Fırtına Tanrısı Teşup’un bronz heykelciğidir.

Teşup Heykeli, 1962 yılında Doğantepe Köyü Mesken Höyük'te yüzeyden 4 m derinlikte bulunmuştur. Doğantepe Köyü’nün bulunduğu alan Geç Neolitik-Erken Kalkolilitik Çağ’dan başlayıp Osmanlı Dönemi’nin sonuna kadar yerleşim görmüş bir höyüktür.

Arkeoloji literatürüne Amasya Heykelciği veya Hitit Fırtına Tanrısı Teşup heykeli olarak tanınan eser; Hititlerin Yukarı Ülkesindeki Hakmiş/Doğantepe’deki kült yerine tapınma için getirilmiş olabileceği gibi buradaki tapınağa ait bir heykel de olabilir. Bugünkü Doğantepe köyü Antik Hitit Kenti Hakmiş üzerine kurulmuştur. Hititlerin başkenti Boğazköy’e yaklaşık 150 km mesafede bulunan Doğantepe, Hitit İmparatorluk Dönemi'nde Kaşka'ların hücumuna uğramış bir kültür merkezi olup Hitit Kralları tarafından öncü bir kale olarak kullanılmıştır.

Amasya Arkeoloji Müzesi Fırtına Tanrısı Teşup Heykelciği

Tunç madeninden döküm tekniğinde yapılmış olan eserin yüksekliği 21.5 cm, ağırlığı ise 1340 gr’dır. Eserin kol ve bacak kısımları ise bulunamamıştır.

Heykelin etek kısmından aşağısı yoktur. Başında tanrısal konik sivri külahlı başlık vardır. Dudakları hafif tebessüm eder şekilde, kalın kaşlı, badem gözlü ve göz çukurları boştur. Eserin orijinalinde göz çukurunun lapis lazuli gibi kıymetli taşlarla dolu olduğu düşünülmektedir.

Düzgün hafif tebessüm eden, güçlü ve mağrur yüz ifadesi ve narin beden yapısı ile genç erkek olarak tasvir edilmiştir.

Güneş Saati

Osmanlı Dönemi'ne ait olan eser, üç kaidesi olan konik şekilli çam kozalağı formunda mermerden yapılmış olup ünik bir eserdir.

Konik gövdenin yarısında 11 saatlik zaman dilimlerini gösteren kabartmalar mevcuttur. Bu kabartmaların beş tanesinin içine yarım saatleri gösteren uzun kanallı oyuklar açılmıştır.

Amasya Arkeoloji Müzesi güneş saati

Mumyalar

Müzede sergilenen önemli eserlerden biri de Amasya’da nazırlık görevi yapmış İşbuğa Nuyin ve Cumudar Bey'e ait mumyalardır.

Söz konusu mumyaların yanı sıra yine İlhanlıların Siyasi Egemenliğinde Amasya Valiliği yapmış İzzettin Mehmet Pervane Bey, cariyesi, kız ve erkek çocuklarına ait mumyalar yer almaktadır.

Amasya Arkeoloji Müzesi mumyalar

Amasya Elmalı Mozaik

Amasya Elmalı Mozaik, Amasya Merkez İlçeye 11 km mesafede yer alan Yavru Köyü, Küpderesi Mevkiinde 2013 yılında Müze Müdürlüğünce gerçekleştirilen bir aylık kurtarma kazısında açığa çıkarılmıştır. Yapının iki dönemde kullanıldığı anlaşılmıştır. Yapı ilk olarak kırsal villa/villa rustika olarak inşa edilmiş daha sonra yapının bazı bölümleri kapatılarak 1 nolu mekânın doğu duvarına küçük bir apsis nişi eklenerek küçük bir şapele/kiliseye dönüştürüldüğü tespit edilmiştir.

Yapıdaki mimari doku ve değişikliklerden; yapının kırsalda Roma Döneminde villa (villa rustika) olarak inşa edildiği ve uzun yıllar kullanıldıktan sonra, Doğu Roma Döneminde yapının MS. 4. yüzyılın sonlarından itibaren şapele dönüştürülerek kilise olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu mozaik “Amasya Misket Elması”nın günümüzden 1700 yıl öncesinde de meşhur olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Amasya Arkeoloji Müzesi Elmalı Mozaik

Aktarla Lahiti

Antikçağda genelde varlıklı kişiler, öldükten sonra zengin kabartmalarla süslü lahitler içerisinde gömülüyorlardı. Amasya Müzesi’nde sergilenen bu lahit, antikçağ lahitlerinin genel özelliklerini sergilemesi bakımından oldukça önemlidir.

Krem renkli kireç taşından tekne ve kapak kısmından oluşan lahitin, cesetlerin konulduğu dikdörtgen şeklinde oyulmuş tekne bölümünün dış yüzeyinin bir yüzü sade bırakılmış, diğer yüzleri Antik Döneme ait mitolojik figür ve sahnelerle kabartma olarak bezenmiştir. Kapak ise semerdam açtı formunda, üçgen alınlıklı, köşe akroterlidir. Dar yüzlerin birindeçgen alınlık içerisinde Kanthoros’dan meyve yiyen iki kuş figürü kabartma olarak işlenmiştir. Kapak ile lahit gövdesi izlere göre bronz bir perçinle bağlanmıştır. Kapağın oturduğu yerden başlayan Grekçe harflerle yazılmış, üzeri kırmızı aşı boyası ile boyanmış beş satırlık bir kitabesi mevcuttur.

Amasya Arkeoloji Müzesi Aktarla Lahit

Grekçe kitabede; Lahit mezara “Saygı ve merhamet duygularıyla yaklaşanlar Tanrıdan iyilik görsünler; ancak kötü niyetle yaklaşanlar ve mezarı ele geçirmeye çalışanlar veya başka bir kötülük yapanlar için, bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz olsun. Çocuklarının, özellikle de karısının hayrını görmesin rızkı azalsın” yazmaktadır.

Mezarı Antik Dönem mezar soygunlarından korumak için iki dar yüzdeki yazıtın altında, iki yanda payelerin oluşturduğu çerçeve içerisinde yer alan Gorgonun gözleri de kırmızı aşı boyası ile boyanmıştır. Antalya'nın ilçesi Alanya'nın simgelerinden biri olan kale. Denizden yaklaşık olarak 250 metre kadar yükselen bir yarımada üzerinde bulunmaktadır. Surlarının uzunluğu toplam olarak 6,5 kilometredir. 10 hektarlık bir yarımada üzerinde bulunan Alanya Kalesi; Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır.


İlk kuruluş tarihinin ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Alanya’dan, ilk olarak M.Ö IV. yüzyılda coğrafyacı Scylax, Korakesion (Coracesium) olarak söz eder. Strabon; Korakesion’u Kilikya’ya batıdan girildiği zaman, ilk görünen şehir olarak tanımlar ve zaptedilmesi güç çok dik bir kaya üzerinde kurulmuş olduğunu belirtir.


Korakesion; Küçük bir askeri birlikle bile doğal savunma kolaylığı ve korunaklı limanı sayesinde, korsanlar ve asiler için ideal bir sığınak olarak, M.Ö. II. yüzyılda korsan limanı ve merkezi oldu. Orta Kale’nin Arap Evliyası’ndan Ehmedek’e kadar olan kısmında bulunan iri blok taşlı, harçlı Helenistik sur duvarı M.Ö. II. yüzyılda kentin hakimi Diototos Tryphon döneminden kalmıştır.



M.Ö.65 yılında Roma’lı Pompeius’un galibiyetiyle sonuçlanan Korakesion savaşı ile korsan egemenliği son bulur. Kent, Roma döneminde surların genişletilmesi ve yeni binaların ilave edilmesiyle büyür. Bu dönemde imparatorlar adına sikke bastırılmıştır. Sikke örnekleri Alanya Müzesi’nde görülebilir.


Alanya Kalesi; Bizans döneminde Kalonoros (güzel dağ) adıyla, gemiciler için önemli bir yer belirleme noktası ve Akdeniz’in en işlek limanı olur. İçkale’deki kilise, Arap Evliyası, Cilvarda burnu üzerindeki manastır harabeleri ve Orta Hisar’dan İçkale’ye devam eden yuvarlak kuleli sur kalıntıları Bizans dönemine aittir.



1221 yılında Kalonoros; Kalenin sahibi Kyr Vart tarafından Anadolu Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat’a teslim edilir ve adı Alaiye olarak değiştirilir. I.Alaaddin Keykubat, büyük bir imar faaliyetine başlar, eski surları sağlamlaştırır, yeni surlar inşa eder ve Alanya’ya en parlak dönemini yaşatır.


Bugünkü mevcut surlar, büyük sarnıçlar, Tersane, Kızılkule, Tophane, ve İçkale’deki saray kompleksi Alaaddin’in yaptırdığı eserlerden bazılarıdır. Ehmedek, Akşebe Mescidi, Andızlı Camii, Selçuklu hamamı, Aşağı Kale hamamı da Selçuklu döneminde yaptırılmıştır.


Alaiye’nın alınmasıyla birlikte, Anadolu Selçuklu Devleti Akdeniz kıyılarında güçlü bir kalenin yanı sıra, hem deniz hem de karada güçlü bir dayanağa sahip olur. Gelişen iç, dış ve transit ticarette Alaiye özel bir konuma ulaşır.



Alaiye; 14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçukluların önde gelen bir ticaret kenti, önemli bir deniz üssü, Mısır ve Suriye ile güçlü ilişkileri olan bir ticaret ve gemi inşa merkezi olarak Anadolu’nun ve Akdeniz’in önemli kentleri arasında yer alır. Çoğunlukla gemi yapımında kullanılan ünlü sedir ağaçları için gelen Mısırlı tacirlerin yanı sıra; Ceneviz, Venedik ve Floransalı tacirler de Alanya’dan baharat, keten ve şeker alıyorlardı. Pegolotti, “practura della mercatura” isimli kitabında Alanya’da kullanılan ağırlık ve ölçülerini, İtalyan ağırlık ve ölçüleriyle mukayese eden bir cetvel sunar. Mısırlı ve Suriyeli tacirler Alanya yolu ile Karadeniz limanlarına da seyahat ediyorlardı.


Alaiye; Selçuklu devletinin çöküşüyle kısa bir süreliğine Kıbrıs Krallığının eline geçer (1293), Karaman ve Alaiye Beylik dönemlerinden sonra Osmanlı hakimiyeti altına girer (1471).

Yukarı Kale’de bulunan Süleymaniye Camisi, bedesten ile arasta ve geleneksel Alanya Evleri Osmanlı dönemi eserlerindendir.


Alaiye; Cumhuriyet döneminde kenti ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği doğrultusunda Alanya adını alır.


Yerli, yabancı birçok seyyah Alanya Kalesi’nden söz eder. 1332 yılında İbn-i Batuta, buradaki kerestenin İskenderiye, Dimyat ve diğer Mısır şehirlerine ihraç edildiğini; 1650 yıllarına doğru Katip Çelebi, Alanya Kalesi’ni ihtişam bakımından Bağdat kalesi ile mukayese ederek burada pamuk, ipek ve susam yetiştirildiğini; 1671 yılında Evliya Çelebi ise 300 ev bulunan Orta Hisar’da Süleymaniye Camisinin ve Akşebe Mescidinin, bir sarnıcın, avlusuz evlerin, Aşağı Kale’de 2 medresenin, 6 çocuk mektebinin, 3 hanın, 1 hamamın, 1 çeşmenin ve 150 dükkanın bulunduğunu, bütün sokakların merdivenli olduğunu, ulaşımın katır ve eşeklerle sağlandığını belirtir.


Setton Llyod; Alai’yye kitabında surların bölümlendirdiği bölgeler vasıtasıyla Alanya Kalesi’ni 5 bölgeye ayırır. Birinci bölge, bir ucu Kızılkule, diğer ucu Tersane’de olan hilal şeklindedir; ikinci bölge birinci bölgenin üstündeki tepenin eğimli kısmıdır; üçüncü bölge Ehmedek’in bulunduğu ve İçkale’ye kadar uzanan bölgedir; dördüncü bölge İçkale; beşinci bölge ise Cilvarda burnunun dahil olduğu bölgedir.


Nasıl Gidilir:

Şehir Merkezinde bulunan Müze şehrin her yerinden yürüyüş mesafesindedir.


Ziyaret Saatleri:


Açılış Saati: 08:15

Kapanış Saati: 16:45

Gişe Kapanış Saati: 16:15


Kaynak: kulturportaligovtr




 

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


© Copyright
bottom of page